Röportaj

Kişinin sadece onda biri insan, onda dokuzu ise bakteridir

Probiyotik ve prebiyotiklerin önemi gün geçtikçe artmakta. Yaşamsal faktörlerde büyük öneme sahip bu konuların ele alındığı  4.Ulusal Bağırsak Mikrobiyotası ve Probiyotik Kongresi 19-22 Ekim 2017 tarihlerinde Papillon Zeugma Hotel Antalya’da  gerçekleşecek. Kongre hakkında detaylı bilgileri; Probiyotik Prebiyotik Derneği Başkanı Prof. Dr. Tarkan Karakan’dan aldık.

 

Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Prof. Dr. Tarkan Karakan, 1994 yılında Hacettepe İngilizce Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. 1994 ile 2000 yılları arasında Gazi Üniversitesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak çalıştım. 2000 ve 2002 yılları arasında Ankara Bayındır Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü’nde görev aldım.
2002-2005 yıllarında Gazi Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı’nda yandal asistanlığını tamamlayarak, 2005 yılından itibaren aynı bölümde çalışmalarına devam ettim. 2008 yılında Doçent unvanı, 2013 yılında da Profesör unvanını aldım.  Halen Gazi Üniveristesi Gastroenteroloji Bilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak çalışmalarına devam etmekteyim.

2009 ve 2010 yıllarında Brüksel’de ileri endoskopi kursuna katıldım. 2011 yılında 3 ay süre ile Endoskopik ultrasonografi alanında ABD’de Johns Hopkins Üniversitesi’nde gözlemci olarak bulundum. İlgi alanlarım endosnografi, klinik nutrisyon ve barsak florası- probiyotiklerdir.

 

Probiyotik Prebiyotik Derneği’nden ve çalışmalarından biraz bahseder misiniz?

Derneğimiz kar amacı gütmeyen, araştırma ve eğitimi hedefleyen bir dernektir. 2011 yılında Prof. Dr. Hakan Alagözlü ile beraber kurduk. O dönemlerde barsak mikrobiyotası ve probiyotikler yeni yeni yurtdışında çalışılmaya başlanmıştı. Bu konunun önemini fark ederek, dernek kurmanın ülkemiz ve bilim camiasında faydalı olabileceğini düşünerek, harekete geçtik. 2011 yılından itibaren 2 sempozyum ve 3 ulusal kongre düzenledik. Kongremize her yıl ilgili artmaktadır. Bu sene 19-22 Ekim’de düzenleyeceğimiz kongremiz önceki kongrelerden çok daha fazla ilgi gördü. Bunun nedeni dünyadaki bilimsel araştırmaların hızlanması ve bu konuya halkın da ilgisinin artması olabilir.

 

Son zamanlarda sıkça duyma başladığımız “bağırsaklarımız ikinci beynimiz” sözlerinin ne ifade ettiğini bizlere kısaca anlatabilir misiniz?

Bağırsaklarımızda yaşayan mikroorganizmalar birçok hormon benzeri madde sentezlemektedir. Seratonin gibi maddeler kan-beyin bariyerini aşarak etki edebilmektedir. Bunun dışında vagus siniri aracılığıyla (vücudumuzda bağırsaklardan beyne kadar uzanan tek sinir) değişiklik oluşmaktadır. Sonuçta bağırsaklarda zararlı sayılabilecek bazı bakterilerin artması ruhsal durum, öğrenme ve hafıza gibi işlevleri etkilemektedir. Çocukluk döneminde dikkat eksikliği (otizm ve benzeri) ileri yaşlarda Alzheimer, Parkinson hastalığını tetikleyebilmektedir. Yine orta yaşlarda multipl skleroz ile ilişkili bulunmuştur. Yediklerimiz bağırsak bakterilerimiz için olumlu ise bu ruhsal ve beyinsel işlevlerimizi de etkiler.

 

Günümüzün popüler bir başka konusu da; “probiyotikler ve prebiyotikler” öncelikle bu ikisinin anlamları ve aralarındaki farkı bizimle paylaşabilir misiniz?

Probiyotikler canlı yararlı bakterilerdir. Prebiyotikler ise yenildiği zaman bağırsaklarda probiyotik bakterileri çoğaltabilen gıda maddeleridir. Bunlara örnek olarak soğan, yer elması, hinba kökü ve kuşkonmaz sayılabilir.

 

Birçoğumuz bugüne kadar bakteri denildiğinde bize zararı olan mikro canlılar olarak bilirdik. Artık yararlı bakteriler olduğunu da biliyoruz. Bağırsaklarımızda sindirime yardımcı olan bu bakterilerin önemi nedir? Yokluğu ya da azlığı ne gibi sağlık sorunlarına neden olur?

Aslında bir dengeden söz etmek mümkün. Yani bizim için sağlıklı olan bakterilerin bir bileşimi. Bu kompozisyon bozulduğu zaman buna tıp dilinde “Disbiyozis” yani bağırsak florasının bozulması denilmekte. Bugün birçok hastalığa disbiyozisin eşlik ettiğini bilmekteyiz. Örneğin; irritabl bağırsak sendromu, iltihaplı barsak hastalıkları (ülseratif kolit ve Crohn), kolon kanseri, metabolik hastalıklar; obezite, diyabet, yağlı karaciğer hastalığı. Sindirim sistemi dışında romatizmal hastalıklar, kronik yorgunluk sendromu, otoimmün hastalıklar (SLE gibi), alerjik hastalıklar ve daha birçok hastalık sayılabilir.

 

Mikrobiyota nedir?

Bağırsaklarımızda trilyonlarca mikro organizma yaşamaktadır. Özellikle kalın bağırsaklarımızda sayı oldukça yüksek rakamlara ulaşır. Hatta kalın bağırsağın sonuna doğru 1012 koloni oluşturan üniteye ulaşır yani bu da 1 trilyon tane bakteri demektir. Bakterilerin toplam yüzey alanı tenis kortu büyüklüğündedir. İnsandaki gen sayısı 35 bin iken bağırsak bakteri gen sayısı 2 milyonun üzerindedir.  Toplam bağırsaklarımızdaki bakteri sayısı ise 1015dir. Vücudumuzdaki toplam hücre sayısı ise 1014 yani onda biridir. Bu durumda çok ilginç bir sonuç ortaya çıkıyor. Bir insana baktığımız zaman o kişinin sadece onda biri insan, onda dokuzu ise bakteridir. Bu kadar büyük bir canlı varlığının vücudumuzda sağlık ve hastalığa etkileri ihmal edilmiş, daha doğrusu son 10 yıla kadar teknik yetersizlik nedeniyle çalışılamamıştır. Bazı bilim adamları bağırsak mikrobiyotasını “sanal organ” veya “unutulmuş organ” olarak isimlendiriyor. Mikrobiyota ile bağışıklık sistemi yakın ilişki içindedir. Bu yüzden mikrobiyota çok önemli. Çünkü bağışıklık sistemine yön verir.

 

Dışkı mikrobiyota testini kimler yaptırmalıdır?

Bu test günümüzde henüz yaygınlaşmadı. Ancak bazı hastalarda ücretli olarak yapılabilmektedir. Özellikle ağır irritabl barsak şikayetleri olanlar, antibiyotik kullanımı sonrası geçmeyen ishaller, uzun süren alerjiler, kaygı bozukluğu, panik atak gibi şikayetler bağırsak sorunlarıyla birlikte ise ve tedavilere pek yanıt alınamıyorsa tercih edilebilir. Gelen sonucun değerlendirilmesi ne yazık ki basit değil. Bu konuda uzman olan bir klinisyen tarafından hastanın şikayetleriyle ilişkilendirilerek yorum yapmak gerekir. Yani test kişiye özeldir. Yorumla gelen raporların yorum kısmı pek işe yaramaz çünkü hastayı bilmeniz lazım. Ancak şunu da ifade etmek gerekir ki henüz bu testlerin hastaya katkısı kesinleşmiş değildir.

 

Bağırsak bakterilerindeki değişikliklerin psikolojimizi bile etkilediği söyleniyor. Başka ne gibi etkileri oluyor?

Psikolojik etkiler dışında bağışıklık sistemindeki olumsuzluklar başta alerjilere neden olabilir. Ayrıca kronik yorgunluk, spor aktivitesinde azalma (sporcu performansı ile disbiyozis yakın ilişkili) obezite ve insülin direncine yatkınlık oluşabilir.

 

Bu bakteriler ve obezite ilişkisi nedir?

Aslında vücut ağırlığımızı bağırsak bakteri kompozisyonu belirliyor. İnsanlarda 3 tip barsak bakteri tipi bulunuyor (Enterotip 1, 2 ve 3). Enterotip 1-hayvansal yağlı gıdalar, Enterotip 2-karbonhidrat ağırlıklı beslenme, Enterotip 3 ise diğer karışık beslenme alışkanlıkları ile ilişkilendirilmiştir. Hayvan çalışmalarında obez fareden dışkı nakli yapılarak bakteriler zayıf fareye aktarıldığında aynı kaloriyi almasına rağmen şişmanladığı görülmüştür. Ama bunun tersi ispatlanmamıştır. Yine obezite cerrahisi olan hastalarda bağırsak bakteri yapısının hemen değiştiği ve bu hastalarda kilo kaybının önemli bir nedeni olduğu saptanmıştır. Araştırmacılar obezite cerrahisi sonrası bağırsaklarda oluşan bu bakterileri sentetik olarak üreterek, ameliyatsız zayıflama üzerinde çalışmaktadır. Yediklerimiz bakteriler tarafından da parçalanır ve enerjiye dönüşür. Bakteri yapısına göre bir dilim ekmek 70 kalori iken, bazı insanlarda 50 kalori bazılarında ise 100 kalori enerji sağlayabilir. Bu kişinin bağırsak bakterilerinin besinlerden ne kadar enerji ürettikleri ile ilgilidir. Bu nedenle düşük kalorili diyet yapan iki insandan bakterileri daha az enerji üretenler daha kolay kilo verecektir.

 

Bu konu son zamanlarda bu kadar popüler olunca çeşitli fırsatçılar da çıkıyor. Örneğin internette bazı “bitkisel” adı altında ürünler satılıyor. “Bağırsaklarınızda kilolarca parazit var ve siz bunların farkında değilsiniz. Şunu alın, kullanın 10 günde 10 kilo verin” gibi. Vatandaş bu gibi söylemlere kulak asmalı mı?

Sakın kulak asmasınlar. Bunların bilimsel çalışma veya pozitif tıp bilimiyle alakası yok. Burada tahminlere veya çıkarımlara yer yok. Mikrobiyota çalışmaları Nature, Science gibi Dünyanın en prestijli bilimsel dergilerinde yayınlanıyor. Bu konunun suiistimal edilmemesi gerekir. Hastalarımız bilim insanlarından başkalarının söylediklerine itibar etmesinler.

 

Probiyotikler ve prebiyotikler hangi besinlerde bulunurlar?

Probiyotikler Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre konakçıya yeterli miktarda verildiğinde sağlık yönünden yarar sağlayan mikroorganizmalardır. Bunların mide asidine ve safraya dirençli olması, klinik çalışmalarla faydasının kanıtlanması ve güvenli olduklarının gösterilmesi gerekir. Evet, özellikle Anadolu’da fermente gıdalar çok yaygın. Başta yoğurt olmak üzere, turşu, şalgam, boza, sirke bunlarda probiyotik bakteriler yer almaktadır. Ancak içindeki miktarlar ve hangi bakterilerin olduğu kesin olarak bilinmediğinden, ayrıca mide asidinden ne kadarının geçtiğini bilmediğimiz için hastalıklarda tedavi amacıyla değil de sağlıklı beslenmenin bir parçası olarak tavsiye ediyoruz.

 

Doğal yollarla alınabildiği bu konuda besin takviyeleri de bulunmakta ve kullanımı da artmakta. Bu konuda neler söylemek istersiniz. Bu gıda takviyelerini her vatandaş kullanmalı mı yoksa hekim kontrolünde mi olmalı?

Probiyotik takviyeler, yani eczanede satılan ürünler ishal başta olmak üzere, antibiyotik kullanımı sırasında ve sonrasında, sağlıksız beslenme, sık seyahat, hastalıkların iyileşme dönemlerinde kullanılabilir. Diğer durumlar için doktor önerisine ihtiyaç vardır.

Özellikle pediatristler antibiyotik kullanımı süresinde probiyotik takviyesi de önermektedirler. Bu doğru bir yöntem midir?

Kesinlikle kullanılmalıdır. Bu toplum sağlığı için de çok önemli. Çünkü antibiyotik kullanımı erişkin yaşta obezite ve inflamatuvar bağırsak hastalığı için risk faktörü.

Ayrıca D vitamini, omega-3 ve B12 vitaminlerinin bağırsaklar ilişkisi nedir?

Özellikle omega-3 yağ asitlerinin probiyotik gibi davranarak bağırsakta faydalı bakterileri artırdığı gösterildi. Benim tavsiyem şiddetli durumlarda ikisinin birlikte alınması

 

4.Ulusal Bağırsak Mikrobiyotası ve Probiyotik Kongresi’nden de bahseder misiniz? Ne zaman gerçekleşecek ve hangi konular ağırlıklı olarak tartışılacak?

Kongremiz 19-22 Ekim’de Papillon Zeugma Hotel’de Antalya’da yapılacak. Kongremizde her branşa yer verdik. Bağırsak mikrobiyotası multidisipliner bir konu. Psikiyatriden pediatriye,  geriatriden nörolojiye, diyetlerden alerjilere kadar çok geniş bir yelpaze. Katılımcılarımızda bu yelpazeye uygun olarak gastroenterologlar, iç hastalıkları uzmanları, aile hekimleri, pediatristler, diyetisyenler ve eczacılarla çok güzel bir kongre olacağı inancındayım. Bu sene firmaların da sayılarındaki artışa paralel olarak çok yüksek katılım sağladık.

 

Son olarak bağırsak sağlığımız için ne gibi önerilerde bulunmak istersiniz?

Özet olarak belirtmem gerekirse; antibiyotik zorunlu olmadıkça kullanılmamalı, zorunluysa probiyotikle birlikte alınmalı, diyetimizde bol sebze ve fermente ürünler bulunmalı (bu arada tarhana çorbasını unutmayalım), gıda katkı maddesinden uzak durmalıyız.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu