Röportaj

4.Ulusal Bağırsak Mikrobiyotası ve Probiyotik Kongresi’ne adım adım

 

19-22 Ekim 2017 tarihlerinde Papillon Zeugma Hotel Antalya’da  gerçekleşecek olan 4.Ulusal Bağırsak Mikrobiyotası ve Probiyotik Kongresi hakkında, Kongre Başkanı Prof. Dr. Hakan Alagözlü ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Gastroenterolojinin birçok alanında da probiyotiklerin önemi gün geçtikçe artmakta. “Mikrobiyota ve probiyotikler” birçok disiplini ilgilendiren kavramlar olup bu multidisipliner ilgiyi tek bir çatı altında toplamak ve farkındalığı artırmak için bilimsel bir fırsat yaratan 4.Ulusal Bağırsak Mikrobiyotası ve Probiyotik Kongresi 19-22 Ekim 2017 tarihlerinde Papillon Zeugma Hotel Antalya’da  gerçekleşecek. Kongre hakkında detaylı bilgileri; hem kongrenin başkanlığını yürüten hem de Probiyotik Prebiyotik Derneği II. Başkanı Medical Park Ankara Hastanesi, Gastroenteroloji Bölümü Uzmanı Prof. Dr. Hakan Alagözlü’den aldık.

Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Ben Prof. Dr. Hakan Alagözlü, Medical Park Ankara Hastanesinde Gastroenteroloji Bölümünde görev yapmaktayım. Birçok kongre, sempozyum ve panelde görev aldım. Probiyotikler, gıda takviyeleri, fonksiyonel gıdalar, mikrobiyota, bağırsak hastalıkları ilgilendiğim konuların başında gelir. Probiyotik ve Prebiyotik Derneği II. Başkanıyım.

Probiyotik Prebiyotik Derneği’nden ve çalışmalarından biraz bahseder misiniz?

Probiyotik ve Prebiyotik Derneği 7 yıl önce kuruldu. O zaman Probiyotikler ve mikrobiyota ile ilgili makaleler çıkınca bizde heyecan uyandırmıştı. Bu nedenle bu derneği arkadaşım Dernek Başkanı Prof. Dr. Tarkan Karakan ile birlikte kurduk. Dernek kurulumundan sonra Probiyotik ve Mikrobiyota ile ilgili kongreler düzenlemeye başladık. Çeşitli sempozyum ve panellere katıldık. Bu konuyu mümkün olduğunca 7 senedir duyurmaya çalıştık ve çalışacağız. Türkiye’de son 2 yıl içinde bu konunun olumlu bir ivme kazandığını görmekteyiz. Bundan sonra Probiyotikler sanırım hastalıklara spesifik destek tedavileri olarak Türkiye’de yerini bulacaktır.

Son zamanlarda sıkça duyma başladığımız “bağırsaklarımız ikinci beynimiz” sözlerinin ne ifade ettiğini bizlere kısaca anlatabilir misiniz?

Beyin dışında en fazla sinir hücresi ve sinir ağı olan yer sindirim sistemidir. Bu nedenle bağırsaklarımız ikinci beyin olarak söylenir. Bağırsaklarımızla beynimiz arasında bir bağlantı var. Birçok depresyon, panik-atak, stres, kaygı bozukluğu gibi psişik değişikliklerin bağırsak mikrobiyotası ile ilişkili olduğunu gösteren makaleler hızla artmaktadır. Huzursuz bağırsak sendromu denilen hastalıkta da beyin ve bağırsak arasında ilişki gösterilmiş. Probiyotiklerin bu tür hastalıklarda destekleyici  özellikte olduğunu gösteren güçlü kanıtlar mevcut.

Günümüzün popüler bir başka konusu da; “probiyotikler ve prebiyotikler” öncelikle bu ikisinin anlamları ve aralarındaki farkı bizimle paylaşabilir misiniz?

Mide ve ince bağırsaklar tarafından sindirilemeyen besinlerin sindirimine yardım eden, B ve K vitaminlerinin yapımını sağlayan, hastalık yapabilecek bakterilerin yerleşmesine mani olan sağlığımız için faydalı bakterilere probiyotikler denir. Bu bakterilerin en önemli özelliği ise bağırsak duvarında bir bariyer vazifesi görerek bizi birçok hastalıktan ve patojen mikroorganizmalardan korurlar. Probiyotik dediğimiz sağlığa faydalı bakteriler eczanelerde kapsül, toz veya tablet şeklinde satılıyor. Prebiyotik kavramı ise Probiyotik bakterilerin yiyeceği. Yani probiyotik bakterilerin aktivasyonunu ve çoğalmasını sağlayan oligosakkaritlerdir. Bunlar birçok besinimizde bulunur. Hindiba, kuşkonmaz, yerelması, enginar, pırasa, sarımsak, soğan, muz ve baklagillerde bulunur.

Birçoğumuz bugüne kadar bakteri denildiğinde bize zararı olan mikro canlılar olarak bilirdik. Artık yararlı bakteriler olduğunu da biliyoruz. Bağırsaklarımızda sindirime yardımcı olan bu bakterilerin önemi nedir? Yokluğu ya da azlığı ne gibi sağlık sorunlarına neden olur?

Bağırsak epiteli normalde zararlı mikroorganizmaları ve onların toksik maddelerini geçirmez. Bunda bağırsakta probiyotik dediğimiz dost bakterilerin rolü vardır ve probiyotikler bağırsak sızdırmazlığını sağlayarak bir conta görevi yaparlar. Bağırsak bakterilerindeki en ufak bir bozulma veya zayıflama ise bağırsaktaki bu zararlıların kan dolaşı­mına karışmasına ve bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olur. Buna sızdıran bağırsak sendromu diyoruz.

Bağırsak mikrobiyotası bağışıklık sistemimizin yüzde 80’ini teşkil ediyor. Bağırsak mikrobiyotasının yaklaşık yüzde 85’lik kısmı dost yani faydalı probiyotik bakterilerdir. Dolayısıyla sağlığımızda en önemli unsuru teşkil ediyor. Gastroenterolojinin birçok alanında da probiyotiklerin önemi gün geçtikçe artmaktadır. Bağırsak bakteri bozukluğu ile ilgili birçok hastalığın ilişkili olduğu gösterildi. Fonksiyonel ishal (diyare), enfeksiyöz diyare, fonksiyonel kabızlık, huzursuz bağırsak sendromu, gıda allerjileri, inflamatuvar (iltihaplı) bağırsak hastalıkları, obezite, hepatosteatoz (karaciğer yağlanması), çölyak gibi birçok hastalığın bağırsak bakterileri ile ilişkili olduğu birçok makalede yayımlanmıştır. Bunlar dışında  otizm, depresyon, panik atak, kaygı bozuklukları, pankinson hastalığı, alzheimer, multiple skleroz gibi hastalıkların da bağırsak mikrobiyotası ile ilişkili olduğu sonuçlar yayımlandı.

Mikrobiyota nedir?

İnsan vücudundaki hücrelerin 10 misli fazlası kadar bakterilerimiz var. Vücudun deri, ağız, vajina, bağırsaklar gibi çeşitli bölgelerinde yerleşmiş bu bakterilere o bölgenin “florası”,  yeni adıyla “mikrobiyota”  deniyor. Vücudumuzdaki bakterilerin yaklaşık yüzde 90’ı bağırsaklarımızda özellikle kalın bağırsağımızda yaşıyor. Bağırsak mikrobiyotamız ise 2 kilo ağırlığında ve hem işlevi hem de ağırlığı nedeniyle artık bir organ olarak kabul ediliyor. Bağırsak mikrobiyotasında en azından bin farklı türden bakteri bulunuyor.

Dışkı mikrobiyota testini kimler yaptırmalıdır?

Dışkı mikrobiyota testini dışkı alışkanlıklarında en az 6 ay süre ile bozulma olanlarda, fonksiyonel kabızlık, fonksiyonel ishal, huzursuz bağırsak sendromunda, inflamatuvar bağırsak hastalıklarında ve obezitede yaptırmak gereklidir. Bunların dışında daha az endikasyonla allerji, otizm, depresyon, panik atak, multiple skleroz, diyabetes mellitus, candidiyazis, tekrarlayan kolon polipleri, ağız kokusu, gaz, şişkinlik gibi durumlarda da bu test istenebilir. Bu testler çok kapsamlı ve özellikli testler olup rutinde kullanımı henüz sınırlıdır.

Bağırsak bakterilerindeki değişikliklerin psikolojimizi bile etkilediği söyleniyor. Başka ne gibi etkileri oluyor?

Bağırsak bakterilerimizdeki değişiklikler stres, kaygı, depresyon gibi durumları tetikleyebiliyor. Bağırsaklarımız ve bağırsak bakterilerimiz bazı nörokimyasallar üreterek beynin ruh, hafıza ve öğrenme durumunu etkiliyor. Mutluluk hormonu olarak bilinen “Serotonin” eksikliğinde huzursuzluk, stres, kaygı, sinirlilik, depresyon gibi belirti ve hastalıklar görülür. Serotonin beynimizdeki sinir sistemi ve sindirim sisteminde bulunur. Probiyotik denilen bağırsak bakterileri bağırsak fonksiyonunu düzenleyerek serotonin üzerinden ruh sağlığımızı düzeltir. Vücuttaki toplam serotonin düzeyinin yüzde 80’i bağırsak duvarından salgılanır. Dolayısıyla bağırsaklarımız mutluluk kaynağımızdır diyebiliriz.

Bu bakteriler ve obezite ilişkisi nedir?

Yapılan çalışmalarda diyet ve beslenmenin mikrobiyotayı değiştirdiği, hatta genlerimizin ifadesini etkilediği gerçeği hızla ilerlemektedir. Tek taraflı protein ağırlıklı beslenmede bağırsak mikrobiyotası bozulmaktadır (disbiyozis). Bozulan bağırsak mikrobiyotası sonucu daha sonra verilen kilolar hızla alınır ve daha sonra zayıflamaya dirençli bir obezite söz konusu olur. Obezitede artık kalori hesaplamalarının çok reel olmadığı, bağırsak mikrobiyotasının kilo değişikliklerinde önemli olduğu gerçeği, hızla kendine daha güvenilir kanıtlar bulmaktadır. Obezlerin bağırsaklarında hazmedilmeyen lifleri ve karbonhidratları parçalayabilen bakterilerin daha ağırlıklı olduğunu buldular. Obezlerde sindirilmeyen liflerden elde edilen kısa zincirli yağ asitlerinden yüzde 15 daha fazla kalori elde edilir. Yani obez ve kilolu insanların gıdalardan enerji elde etme kapasitesi zayıflardan daha yüksek. Bütün bildiğimiz kalori hesap uygulamalarını artık bir kenara bırakalım. Obez kişi sanırım obez hasta demek daha doğru olur ki örnek verecek olursak obez hastanın aldığı bir öğün yemekte 750 kalori alırken, normal sağlıklı kişi aynı öğünden 500 kalori almaktadır. Bu nedenle şablon diyetler yerine “Mikrobiyota esaslı diyetler” yani kişiye özel diyetler artık gündemdeki yerini yavaş yavaş almaktadır. Bu tür diyette “dışkı mikrobiyota analizi” yapmak temel şarttır. Bunlar dışında kişide kan parametrelerini incelemek bu konuya yardımcı olacaktır. Dışkı mikrobiyota testlerinin bilimsel platformda incelenip bu konuda uzman kişiler tarafından sonuçların değerlendirilmesi çok önemlidir.

Bu konu son zamanlarda bu kadar popüler olunca çeşitli fırsatçılar da doğuyor. Örneğin internette bazı “bitkisel” adı altında ürünler satılıyor. “Bağırsaklarınızda kilolarca parazit var ve siz bunların farkında değilsiniz. Şunu alın, kullanın 10 günde 10 kilo verin” gibi… Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Bir kere bu türlü şehir efsanesi haberlere veya bilimsel olmayan haberlere kulak asmayınız. İçeriği belli olmayan ürünler, etiketsiz ürünler, son kullanma tarihi belli olmayan, nerede üretildiği belli olmayan ürünler kesinlikle kullanılmaması gereklidir. Birçok ürün gerek sosyal medyada, gerekse diğer iletişim sektörlerinde tanıtılmakta, insanlar da reklamla yaratılan sanal gerçekliğin büyüsüne kapılmaktadır. Oysa bu tür ürünleri almazdan evvel, şu soruları mutlaka kendilerine sormalılar. Bu ürünün etiketi var mı? Etiketinde ürünün içeriği ayrıntılarıyla yazıyor mu? Üründe bitkisel de olsa, aktardan da alınsa son kullanma tarihi var mı? Ürünün etken maddesini, bu ürünün faydasını zararını güvendiğiniz bu konuyla ilgilenen bir doktora danıştınız mı? Bu ürünle ilgili tıp literatüründe yeterli çalışma yapılmış mı? Bu ürün tıp literatüründe sağlık yönünden güvenilirliği nasıl? Mesela bir ürünün kilo kontrolü sağladığını veya kolesterolü düşürdüğünü iddia ederler. Ama o ürünün karaciğer yetmezliğini, böbrek yetmezliğini yaptığını veya diğer organlardaki yan etkilerini bilmezler veya söylemezler. Bu nedenlerle daha çok eczanelerde satılan ürünler ve bununla birlikte tıp doktoru tavsiyesi olan ürünler tercih edilmelidir. Bu nedenlerle bütün bu ürünlerin sanal gerçeklik platformunda değil de bilimsel platform ve kongrelerde enine boyuna tartışılması gereklidir. Bu nedenle biz kongrelerde bunu mümkün olduğunca yapmaya çalışıyoruz.

Probiyotikler ve prebiyotikler hangi besinlerde bulunurlar?

Probiyotikler fermente gıdalarda bulunur. Özellikle probiyotikli yoğurt, peynir, kefir, boza, şalgam, turşu, şıra, tarhana gibi fermente gıdaları sayabiliriz. Prebiyotikler ise başta hindiba, kuşkonmaz, yerelması, enginar, pırasa, sarımsak, soğan, muz ve baklagillerde bulunur.

Doğal yollarla alınabildiği bu konuda besin takviyeleri de bulunmakta ve kullanımı da artmakta. Bu konuda neler söylemek istersiniz. Bu gıda takviyelerini her vatandaş kullanmalı mı yoksa hekim kontrolünde mi olmalı?

Aslında probiyotik olarak Türkiye’de hastalıklara spesifik probiyotikler piyasamızda yeterince yaygınlaşmadı. Ama genel olarak probiyotik ürünler var. Türkiye’ de reçete edilen antibiyotik kullanımı çok fazladır. Türkiye’ de probiyotik kullanımının antibiyotik kullanımını azaltacağını düşünüyorum. Özellikle akılcı ilaç kullanımı Türkiye’ de çok önem arz ediyor. Probiyotik ürün dediğimiz gıda takviyeleri özellikle kişiye özel tedavi dediğimiz kişinin dışkı mikrobiyotası analizi sonucuna göre verilmesi yönünde gelişmeler söz konusudur. Bu probiyotik ürünlerin çeşitleri çoğaldığı zaman yani hastalıklara göre spesifik probiyotik kullanımı başladığı zaman tedavi daha optimal bir hal alır. Dışarıda satılan probiyotik ürünlerin etiketlerinde mutlaka bu faydalı bakterilerin içeriği cins, tür ve suş olarak yazılmalıdır. Bu şekilde probiyotiğin güvenliği ve içeriği konusunda daha emin adımlar atılmış olunur. Probiyotik gıda takviyeleri genel olarak sağlığımız için faydalı olup bunların tavsiye edilmesi genellikle hekim kontrolünde olmalıdır.

Özellikle pediatristler antibiyotik kullanımı süresinde probiyotik takviyesi de önermektedirler. Bu doğru bir yöntem midir?

Antibiyotik kullanımı 4 yaş altında çok gerekli olmadığı sürece kullanılmamalıdır. 4 yaşına kadar çocuğun mikrobiyotasının bozulmaması çok önemlidir. 4 yaşın altında çocuğun mikrobiyotası tam oluşmadan onu bozmak çok tehlikeli bir süreçtir. Çünkü çocukta antibiyotik kullanımı ileride obezite, allerji, diyabetes mellitus, inflamatuvar bağırsak hastalıkları gibi bazı hastalıkların oluşmasına zemin hazırlar. Eğer zorunlu durumlarda antibiyotik verilirse de antibiyotik ile birlikte probiyotik verilmesi ve antibiyotik bittikten sonra da 2-4 hafta probiyotiğe devam edilmesi önemlidir.

Yetişkinler de bu yöntemi uygulamalı mıdır?

Yetişkinlerde de durum aynıdır. Mecbur olmadıkça antibiyotik kullanılmamalıdır. Çünkü antibiyotik bağırsak mikrobiyotasını bozar. Sonucunda birçok kronik hastalıklara davetiye çıkartır. Bu nedenle antibiyotik ile beraber probiyotik verilmeli. Sonrasında 2-4 hafta probiyotik devam edilmelidir.

Ayrıca D vitamini, omega-3 ve B12 vitaminlerinin bağırsaklar ilişkisi nedir?

Son yıllarda yapılan araştırmalar hormon gibi etki gösteren D vitamininin kemik metabolizması dışındaki organların fonksiyonlarında da önemli rol oynadığını göstermiştir. Özellikle D vitamininin huzursuz bağırsak sendromu belirtilerini azalttığı gösterilmiştir. Bunun dışında iltihabi bağırsak hastalıklarında da destekleyici tedavide etkili bulunmuştur. D vitamininin polip gelişmesini azalttığı, kolon karsinogenezisin önlenmesinde etkili olduğu gösterilmiştir. Omega-3 takviyelerini kalın bağırsak kanserini önlediği, iltihabi bağırsak hastalıklarında tedavide destekleyici olduğu çalışmalarda gösterilmiştir. B12 vitamini ise ince bağırsaktan emilir, fakat tam olarak emilip depolanması için, midenin salgıladığı bir bileşiğe de gereksinim vardır. En sık yenilenen mide bağırsak hücrelerinden sinir sistemi hücrelerine kadar normal işlevlerin yerine getirilmesinde B12 vitamini gereklidir.

4.Ulusal Bağırsak Mikrobiyotası ve Probiyotik Kongresi’nden de bahseder misiniz? Ne zaman gerçekleşecek ve hangi konular ağırlıklı olarak tartışılacak?

Kongremiz 19-22 Ekim 2017 tarihlerinde Papillon Zeugma Otel Antalya’da düzenlenecektir. Probiyotik Prebiyotik Derneği’nin geleneksel yıllık bilimsel etkinliği artan bir coşku ile devam etmektedir. Ekip olarak çalıştığımız arkadaşlarımızın yoğun gayretleri sonucu bu sene de geçmişte olduğu gibi proaktif bir çaba içerisinde yüksek akademik içerik ve daha önce bahsedilmeyen konulara değinmeyi hedefliyoruz. Kongremiz alanında erişkin hastalıkları açısından tek spesifik kongredir. Bu nedenle bağırsak mikrobiyotası (eski ismiyle bağırsak florası) ve probiyotiklerle ilgilenen tüm katılımcıların oldukça faydalanacağı yenilikleri kapsamaktadır. Probiyotik Derneği olarak 6 yıldır probiyotik ve bağırsak mikrobiyotasının Türkiye’de gereken önemi alması konusunda birçok bilimsel aktivite gerçekleştirmiş bulunmaktayız. Son 5 yıl içerisinde “probiyotikler ve mikrobiyota” ile ilgili çalışmalar büyük bir ivme kazanmıştır. Bağırsaklarımızın “2. beyin” olarak dünyada literatüre geçmesi son 5 yıl içerisinde olmuştur. “Mikrobiyota ve probiyotikler” birçok disiplini ilgilendiren kavramlardır. Dolayısıyla multidisipliner ilgiyi tek bir çatı altında toplamak ve farkındalığı arttırmak için kongremiz bilimsel bir fırsat meydana getirecektir. Bu konuların hepsi kongremizde heyecanla tartışılacaktır. Kongremizde şu konular ele alınacaktır:

Metabolik sendrom, diabetes Mellitus ve bağırsak mikrobiyotası, Obezite ve bağırsak mikrobiyotası ilişkisi,  Karaciğer yağlanması ve bağırsak mikrobiyotası, Bağırsak hastalıklarında mikrobiyotanın rolü, Kolon kanseri ve bağırsak mikrobiyotası, Hipertansiyon, böbrek hastalıkları ve bağırsak mikrobiyota ilişkisi, Kalp-damar hastalıkları ve bağırsak mikrobiyotası ilişkisi, Dikkat eksikliği, Otistik Spektrum, depresyon ve bağırsak mikrobiyotası, Antibiyotik kullanımı ve Probiyotikler, Bağışıklık sistemi, Allerji ve bağırsak mikrobiyotası, Mikrobiyota testleri ve analiz yöntemleri, Gaz-şişkinlik ve probiyotiklerin kullanımı, Huzursuz bağırsak sendromunda probiyotikler, Çocukluk çağı hastalıkları ve probiyotikler, Gıdaların genler üzerine etkisi, Detoksifikasyon sistemlerinin mikrobiyotaya etkisi, Popüler diyetlerin sağlık üzerine etkisi, Uzun yaşam ve mikrobiyota gibi farklı bilimsel konular konuşulacaktır.

Son olarak bağırsak sağlığımız için ne gibi önerilerde bulunmak istersiniz?

– Fermente yiyecekleri tüketelim (turşu, boza, şıra, tarhana, sirke, fermente süt ürünleri)

– Gerekirse doktorunuza sorarak uygun bir probiyotik takviyesi alalım.

– Egzersizin sağlıklı bağırsak mikrobiyotasını sağladığı yapılan çalışmalarda gösterilmiş.Yürüyüş en güzel egzersizdir.

– Lifli gıdalar, özellikle prebiyotik içeren gıdalar tüketelim.

– Omega-3 takviyeleri bağırsak sağlığımızı güçlendirir.

– Fruktozdan zengin doğal olmayan işlenmiş, gıdalardan uzak duralım. Bağırsak mikrobiyotamızı bozar.

– Çin tuzu olarak bilinen “Monosodyum glutamat” içeren gıdalardan uzak duralım.

– D vitamini seviyelerimize baktıralım gerekirse doktor kontrolünde takviye yapalım. Bizi bağırsak polip ve kanserlerinden korur.

– Kabızlık gibi bir sorunumuz varsa çözümü için mutlaka bir gastroenteroloğa başvuralım.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu