Kanserle savaş 33 yeni ajanla sürdürülecek

immuno-kongre-1

İmmüno-Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İsmail Çelik, “Kanseri

öldürmenin değil, durdurmanın yolunu bulduk. Ölmüyorsa da durduracağız” dedi.

1.İmmüno-Onkoloji ve Hedefe Yönelik Kanser Tedavileri Kongresi 15-18 Mayıs

2014 tarihleri arasında İmmüno-Onkoloji Derneği tarafından, Xanadu Resort Otel’de

gerçekleştirildi. Tıbbi onkoloji uzmanlarına yönelik düzenlenen kongreye yaklaşık 200 yerli

ve yabancı bilim insanı katıldı. Kongre öncesinde bir böbrek tümörü kursu düzenlendi ve

tüm yeni çalışmalar ele alındı. Üç gün süren kongrede 42 bilimsel oturum gerçekleştirilirken,

oturumlarda 5’i yabancı olmak üzere 50’nin üzerinde konuşmacı yer aldı. Kongre kapsamında

düzenlenen basın toplantısına; Hacettepe Üniversitesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı öğretim

üyesi ve İmmüno-Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İsmail Çelik, Havana

Moleküler İmmünoloji Merkezi (CIM) Moleküler İmmünoloji Enstitüsü İnovasyon Direktörü

Luis Enrique Fernandez Molina ve ABD Texas Oncology-Baylor Charles A. Sammons

Cancer Center’dan Prof. Dr. Thomas Hutson katıldı.

Kanseri durdurmanın yolunu bulduk

Prof. Dr. İsmail Çelik, yeni teknolojilerle birlikte kanser tedavilerinde gelinen noktayı

“Tüplü televizyon dönemi bitti, resmen teknoloji ve ilaçlar uzay çağında olduğumuzu

anlatıyor” şeklinde yorumladı. Akıllı telefonlar gibi kanser tedavisindeki ilaçların da artık

akıllı olduğunu aktaran Prof. Dr. Çelik, ancak Türk toplumunda denenen ilaçların kobay

algısı sebebiyle yanlış yorumlara sebep olduğunu dile getirdi. Kanserle ilgili bugüne kadar

yürütülen mücadeleyi ‘Çıktığımız her maçı kaybettik’ şeklinde yorumlayan Prof. Dr.

Çelik, şöyle konuştu, “Öne geçtiğimiz maçı da kaybettik. Bir gol atamadık. Şimdi kanseri

öldürmenin yolu var kemoterapi ile ama kanseri öldürmenin değil, durdurmanın yolunu

bulduk. Ölmüyorsa da durduracağız. Kanser de yaşıyor, hasta da yaşıyor. Artık gol atmaya

başladık, ceza sahasına giriyoruz. Karşınızda tüm donanımlarıyla ölümsüzlüğü keşfetmiş bir

kanser hücresi var. O yüzden onu durdurabilmek bile bir başarı. Kanser bir kronik hastalık

dönemine giriyor. Bu ne demek, ölmüyor ama öldürmüyor. Kanseri durdurabiliyoruz.”

33 yeni ilaç devrede

2020 yılında ruhsatlanacak ve Türkiye’ye gelecek bir ilacı bugünden kullanma şansına sahip

olduklarını vurgulayan Prof. Dr. Çelik, kanserle savaşın 33 yeni ajanla sürdürüleceğini

kaydetti. Melanom, akciğer kanseri, meme kanseri, hematolojik kanserler, gastrointestinal

kanserler ve böbrek kanseri olmak üzere bunlardan 19’unun Türkiye’de ruhsatlanmış

durumda olduğunu aktaran Prof. Dr. Çelik, diğer 14 ajanın ise 2014 yılı itibariyle

ruhsatlanmasını beklediklerini, bunların Türkiye’ye erken erişim programı ile gelecek olan

veya henüz faz III sonuçları açıklanma aşamasında olan ilaçları oluşturduğunu kaydetti.

Bağışıklık sistemi

Prof. Dr. İsmail Çelik, immüno-onkoloji alanında özellikle son 30 yılda yapılan çalışmaların

immün sistemin (bağışıklık sistemi) tümör hücrelerini tanıyabildiğini ve yok edebildiğini ya

da uzun süreli kontrol altında tutabildiğini ortaya koyduğunu söyledi. Bilimsel çalışmaların,

kanserin, normal dokulara hiçbir zarar vermeden, spesifik bir şekilde yok edilmesini

sağlamak ve tekrarlamasını önlemek için en büyük potansiyele bağışıklık sisteminin sahip

olduğunu gösterdiğinin altını çizen Prof. Dr. Çelik, bu gelişmelerin, kanser tedavisinde

yeni immuno-onkolojik tedavilerin hız kazanmasını sağladığını ifade etti. Prof. Dr. Çelik

şöyle devam etti: “İmmüno onkoloji yönteminde, vücudun kendi savunma sistemi yani

“T” hücreleri kullanılıyor. Tümörü tanıyıp yok etmesi gerektiği halde gözden kaçıran T

hücrelerinin etkinliğinin artırılması immuno-onkolojik tedavi olarak adlandırılıyor. İmmüno-

onkoloji yakın gelecekte kanser tedavisi ile uğraşan biz tıbbi onkologların en önemli partneri

olacaktır. Şu ana kadar gerçekleştirilen çalışmalar, özellikle tedavisi mümkün olmayan

ilerlemiş kanserlerde, hayat kalitesini artırmaya hem de ömrü uzatmaya yönelik çok önemli

başarılar sağlamıştır. Özellikle hastalığın erken dönemlerinde geliştirilecek bağışıklık

sistemini kuvvetlendirici yöntemler ile birçok hastada kanserin tedavisini kökten değiştirecek

gelişmelere yol açacağı öngörülmektedir.”

Cilt kanserine golü savunma hücreleri atacak

Prof. Dr. Çelik, melanomun tüm dünyada artış gösteren, erken tanı konduğunda kür

sağlanabilirken, geç kalındığında oldukça yüksek mortalite ile seyreden bir kanser türü

olduğunu ve cilt kanserine ilişkin ölümlerin yüzde 75’inden sorumlu tutulduğunu belirterek

şunları kaydetti: “Melanom sıklığı tüm dünyada, son 30 yılda yüzde 250 oranında artarak en

hızlı yükseliş gösteren kanser özelliği taşımaktadır. Sık görülen kanserler arasında deri

kanserinin, erkeklerde 5’inci, kadınlarda 7’inci sıraya yükseldiği dikkat çekmektedir. Hayat

boyu melanom geliştirme riski 1930’larda 1/1500 iken, günümüzde 30 kat artarak 1/50

civarına çıkmıştır. Tanısında geç kalınmış ve metastaz yapmış evre 4 melanomda ortalama

sağ kalım 3-6 ay arasındadır ve bugüne kadar kullanılan tüm tedavi yöntemleri ile sağ kalım

uzaması elde edilememiştir. Son yıllarda melanom tedavisinde kemoterapiden ziyade

vücudun kendi savunma sisteminin kullanılması çalışmaları yoğunlaşmıştır. Buradaki kritik

savunma hücresi T hücresidir. ‘El freni takılı kalmış araba’ örneğinde olduğu gibi tümörü

tanıyıp yok etmesi gerektiği halde gözden kaçıran T hücrelerinin etkinliğinin artırılmasına

yönelik çalışmalar ve yöntemler immuno-onkoloji biliminin doğmasına yol açmıştır. CTLA-

4, T hücresini durduran bir moleküldür. CTLA-4’ü bloke ederek T hücre cevabını arttıran bir

ajan olan İpilimumab ile yapılan bir dizi çalışmanın başarılı ön sonuçlarını FDA onayı alan

faz III çalışması takip etmiştir. Bu çalışmada, kontrol kolunda 6 ay olan sağkalımın

ipilimumab grubunda 10 aya çıktığı gösterilmiştir. Yine bir başka çalışmada İpilimumab ve

DTIC ile sağkalım 11 aya kadar uzamıştır. İpilimumab metastatik melanom tedavisinde

yaşam süresini arttıran ve bilim dünyasında çığır açan bir molekül olarak bu alanda

kemoterapi dönemini kapamış ve immuno-onkolojik tedavi çağını başlatmıştır. Ülkemizde

erken erişim programı ile kullanma fırsatı bulduğumuz ve başarılı sonuçlar aldığımız

ipilimumab etken maddeli yeni medikal tedavi, önümüzdeki günlerde ruhsat alacak ve

hekimlerin kullanımına sunulacaktır.”

Küba’dan, 50’den fazla ülkeye aşı ve ilaç pazarlaması

Havana Moleküler İmmunuloji Merkezi (CIM) Moleküler İmmunoloji Enstitüsü İnovasyon

Direktörü Luis Enrique Fernández Molina ise Küba’da yaklaşık 30 yıldır sürdürülen kanser

çalışmalarını anlattı. Kanserin şu anda Küba’da 1 numaralı ölüm sebebi olduğunu aktaran

Molina, onlarca enstitü ve yüzlerce bilim insanının bu konu üzerinde çalıştığını belirtti.

Molina, purosuyla tüm dünyaya nam salmış olan Küba’nın, Dünya Sağlık Örgütü (WHO)

tavsiyeleri doğrultusunda geniş kapsamlı ulusal bir planı yürürlüğe koyarak, akciğer

kanserinde aşı çalışmaları üzerine yoğunlaştığını, yaklaşık 20 yıldır bu amaçla biyoteknoloji

konusunda, önemli yatırımlar gerçekleştirdiğini ifade etti. Küba’nın 1 milyar doları araştırma

ve geliştirmeye yatırım olarak ayırdığını kaydeden Molina, Küba’nın 1.200 uluslararası

patentin sahibi olduğunu ve bugün 50’den fazla ülkeye ilaç ve aşı pazarlaması yaptığını

söyledi. Tamamen yenilikçi kanser aşısı üzerinde çalıştıklarını aktaran Molina, “Kanserli bir

hastanın ömrümü 6 ay uzatırsınız, ama bunda hastaya ciddi yan etkiler geliyorsa, hastanın 6

ay ömrünü uzatmak adil değilmiş gibi bir durum ortaya çıkıyor. O yüzden biz kanser aşısı

üzerinde çalışıyoruz” dedi.

Küba, püro ile değil akciğer kanseri açısıyla anılacak

Havana merkezli Moleküler İmmünoloji Merkezi tarafından geliştirilen ilk akciğer kanseri

aşısının 2008 yılında ruhsatlandırıldığını anlatan Molina şunları kaydetti: “2013 yılında ise

ikinci aşısı Racotumomab’ı (Vaxira) yine aynı merkez geliştirdi ve bu ürün de ruhsatlanarak

bugüne kadar 600’ü (Faz II) geçen hastada kullanıldı. Arjantin’de de ruhsatlı olarak 2013

Temmuz ayından bu yana kullanılıyor. Küba’daki tüm kliniklerde ilaç ücretsiz olarak

kullanımda bulunuyor. Peru bu konuda Küba hükümeti ile görüşmeye başlayan ilk ülke

oldu. ABD’de ise ilacın yalnız klinik çalışmalar için kullanımı mümkün. ABD hükümetinin

sürdürdüğü Küba’ya karşı ambargo, hem Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi-FDA onayı ile ilacın

yaygın kullanıma girmesinin, hem de hasta ABD vatandaşlarının Küba kliniklerinde tedavi

almasının önünde engel teşkil ediyor. Türkiye’de de bu ürünlerle ilgili bilimsel çalışmalar,

ilaçların geliştirildiği Moleküler İmmunoloji Merkezi’nden gelen Dr. Tania Crombet

tarafından Ocak 2014’de İmmuno Onkoloji Derneği ile gerçekleşen toplantılarda sunuldu ve

tartışıldı. Burada üstünde vurgulanması gereken, kanser için evrensel bir aşının olmadığıdır.”

Terapötik kanser aşısı

Molina sözlerini şöyle sürdürdü: Şu an için onkolojide uygulanacak aşılar, kanser gelişimini

önleyen değil, tedavi edilmesine yardımcı olan aşılardır. Buna terapötik kanser aşısı denir.

İşlem olarak tümörün kendisi veya bileşenleri, kanserli kişiden alınır, laboratuvar ortamında

hazırlanır ve kişiye, bağışıklık sistemini uyarması ve tümörün tanınmasına yardımcı olması

amacıyla, tekrar geri verilir. Bu aşı kararı alınırken sahadaki aşılara kopyalamayacağımız

kararı aldık, kendi ürettiklerimizi geliştirmeyi önemsedik. Bu deneyler sadece Küba’da

yapılmıyor, farklı ülkelerde de devam ediyor. Bizim oluşturduğumuz fikirler doktorlara

öyle bir güven vermiş ki, doktorlar da çalışmalarımıza dünyanın farklı yerlerinden katılmış

oluyorlar. Dünyada farklı basın toplantıları yapıldığında genelde yeni bir Kübalı ilaç şirketi

kuruldu zannediliyor. Bu böyle değil, bizim amacımız kar değil, kanserli hastaların yaşam

sürelerini artırmak. Tabii ki para da kazanmalıyız çalışmaları devam ettirebilmek için ama

önceliğimiz kanserli hastaların ömrünün uzatılabilmesi. Kanserli bir hastanın 6 ay ömrünü

uzatırsınız ama bu 6 ayda hastaya çok ciddi yan etkiler geliyorsa ve hasta sıkıntı çekiyorsa bu

uzatma çok iyi de olmayabiliyor.”

Hedefe yönelik tedavi

Texas Oncology-Baylor Charles A. Sammons Cancer Center’dan Prof. Dr. Thomas Hutson

da hedefe yönelik tedavi ve böbrek kanserinin tedavisindeki yeni seçeneklerden bahsetti.

Özellikle kolon, meme, akciğer, melanom ve böbrek kanserinde hedefe yönelik tedavilerin

çok geliştiğini dile getiren Prof. Dr. Hutson, şöyle dedi: “Böbrek kanseri 2005 yılına kadar

çok kötü bir üne sahipti. Ona yönelik etkili bir tedavi olmadığını biliyorduk. Artık 2005

yılından beri 8 yeni tedavi geliştirildi. Her biri hedefe yönelik tedavi. Bu tedaviler hastanın

yaşam kalitesini uzatmış oldu. Hastalarda yüzde 80 oranında cevap verme görüyoruz. Bu

tedaviler kanseri tamamen iyileştirmiyor ama hastaların ömrünü ve hayat kalitesini artırıyor.

Ortalama 1 yıl olan sağ kalım, 3-5 yıla yükseltilebiliyor.”

Böbrek kanserinde yeni seçenek

Prof. Dr. Thomas Hutson, böbrek kanserlerinde (Renal hücreli kanserler) tedavi edici amaçlı

böbreğin bir kısmının ya da tamamının çıkarılması olarak isimlendirilen ‘nefrektomi’

uygulanan hastalarda bile yüzde 20-30 oranında metastaz gelişebildiğini söyledi. Metastatik

hastalarda 5 yıllık sağ kalım yüzde 10’dan az olduğunu, böbrek kanserinin üreme sistemi ve

idrar yollarının (genitoüriner sistemin) en ölümcül tümörü olduğunu belirten Prof. Dr. Hutson,

“Metastatik hastalıkta sitokin bazlı tedaviler ile elde edilen objektif yanıt oranları yüzde 5-

20 aralığında iken yeni geliştirilen hedefe yönelik tedaviler ile hem progresyonsuz yaşam ve

hem de genel yaşam süresi uzamıştır. Böbrek kanserinin ilk sıradaki tedavisinde sunitinib,

pazopanib, bevacizumab-interferon etken maddeleri, seçilmiş hastalarda yüksek doz IL-2,

sorafenib, kötü risk grubunda ise temsirolimus etken maddeli ilaçlar kullanılır. Ancak ilk sıra

tedavi sonrası hastalarda sıklıkla direnç gelişir ve hastalık tedaviye artık cevap alınamayan bir

evreye girer. Axitinib ise birinci nesil VEGF inhibitörlerine yönelik gelişen direnci yenmek

için geliştirilmiştir. Laboratuvar deneylerinde axitinibin etkinliği sunitinibe göre 40 kat

daha yüksek bulunmuştur. 723 hasta üzerinde yapılan Faz 3 randomize AXIS çalışmasında

progresyonsuz sağkalım avantajı sağlayan axitinib, ABD’de Ocak 2012’de metastatik renal

hücreli kanserli hastalarının ikinci basamak tedavisinde endikasyon almıştır. Ülkemizde

de Axitinib etken maddeli yeni molekül, bir sitokin tedavisi sonrası progresyon göstermiş

olan veya bir sitokin tedavisi sonrası bir seri VEGF -TKi tedavisi kullanmış ve sonrasında

progresyon göstermiş relaps/metastatik renal hücreli karsinomun tedavisinde ruhsatlanmış

durumdadır.”

Yusuf KÜRKÇÜOĞLU

ykurkcuoglu@medikalplus.com

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu