Türkiye’de her 2 erişkinden biri fazla kilolu ya da obez

metabolizma-1

36. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi’nde, obezitenin tüm dünyada bir salgın hastalık olarak karşımıza çıktığı ifade edildi.

36. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi, 21-25 Mayıs tarihleri arasında Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği ev sahipliğinde Antalya Cornelia Diamond Hotel’de gerçekleştirildi. Bu yıl kongrede 20 konferans, 23 panel, 5 interaktif vaka oturumu, 10 seçilmiş vaka tartışması oturumu gerçekleştirildi. Dördü yabancı olmak üzere 170 konuşmacı ve oturum başkanı toplantıda yer aldı. Kongreye 1.000 kişi katıldı. Endokrinoloji Kongresi’nin bünyesinde diyabet, tiroid hastalıkları, hipofiz bezi hastalıkları, kemik metabolizması hastalıkları, adrenal bez hastalıkları, gonad hastalıkları, obezite hipertansiyon lipid metabolizması hastalıkları gibi konular ele alındı. Kongre çerçevesinde düzenlenen basın toplantısına; Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkanı Prof. Dr. Sadi Gündoğdu, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Kemal Balcı, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Genel Sekreteri Okan Bülent Yıldız, İstanbul Bilim Üniversitesi, Endokrinoloji Bilim Dalı’ndan. Prof. Dr. M. Sait Gönen, Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kliniği Uzmanı Prof. Dr. Serdar Güler ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdurrahman Çömlekçi katıldı.

Radyoaktif tedavi

Prof. Dr. Sadi Gündoğdu yaptığı konuşmada, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği’nin bu yıl 50. Yılını kutladığını belirtti. Tiroid kanserleri tedavisinde hastaların nereye gideceklerini bilmediklerini ifade eden Prof. Dr. Gündoğdu, “Radyoaktif tedavi tiroid kanserlerinin bir kısmında kullanılıyor. Alanı daraltıldı. Amerikan Tiroid Derneği kılavuzunda radyoaktif maddenin azaltılması öneriliyor. Hastalarda ultrasonoğrafik değerlendirme yapılmalı” dedi. Tiroid bezini hayatımızın hızını ayarlayan bez olarak tanımlayarak pek çok hastalığın altında yatan sebebin tiroid bezi olabildiğini belirten Prof. Dr. Gündoğdu, “Boyunda, nefes borusunun iki tarafında kelebek şeklinde yer alan tiroid bezi, sessizliğini bozunca hayatımızın hızını kesebiliyor. Tiroid bezinin büyümesi, tembelliği, çok çalışması, vücut dengesini ve fonksiyonlarını alt üst ediyor. Kronik bir rahatsızlık olan tiroid hastalıkları, tedavi edilerek kontrol altında tutulabiliyor. Zamanla kansere de dönüşebilen nodüller, tiroid hormonu yapımı ile ilgili sorunlar; sinirlilik ve depresyon, aşırı iştah veya kilo kaybı, terleme, titreme, adet bozukluğu ve kısırlık, ishal veya kabızlık, çarpıntı, kalpte ritm bozuklukları gibi genel şikâyetlere sebep oluyor. Öncelikle, iyot eksikliği olan bölgelerde iyotlu tuz kullanılmalıdır. Doktor tarafından önerilen hayat boyu kullanılması gereken ilaç tedavisi aksatılmamalı, doz ayarına uyalmalıdır” dedi.

“Kemik yoğunluğuna bakılmalı”

Prof. Dr. Mustafa Kemal Balcı, osteoporozun sessiz bir hastalık olduğunu belirterek 50 yaşın üzerindeki kişilerde kemik kırılması olduğunda mutlaka kemik yoğunluğuna baktırılması gerektiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Mustafa Kemal Balcı, “Siz kemiğinizin zayıfladığını hissetmezsiniz. Kırık genellikle ilk bulgudur. Boyunda kısalma, kamburlaşma var ise osteoporoz yönünden değerlendirilmeli. Osteoporozda en ciddi kemik kırılmaları kalça, vertebra ve el bileğinde gelişir. Vertebra kırıkları kamburlaşmaya, boyda kısalmaya, kalça kırıkları yatağa bağlanmaya yol açar. Kalça kırığı sonrası ilk yılda ölüm riski % 20’dir. Yaşlanan nüfuslarda osteoporoz maliyeti artmaktadır. ABD’de osteoporoza bağlı 2 milyon kırık kemik, 19 milyar dolar yıllık maliyet vardır. Bu maliyetler 10 yılda yaklaşık % 50 artacaktır” dedi. Prof. Dr. Balcı, osteoporozun hangi durumlarda daha fazla geliştiğini ve yapılması gerekenleri de şöyle özetledi: “Osteoporoz riskini arttıran ve erken yaşlarda görülmesine neden olan hastalıklar vardır. D vitamini eksikliği, kadınlık ve erkeklik hormonlarının eksikliği, paratiroit hormon fazlalıkları, kortizon kullanımı, tiroid homon fazlalıkları gibi. Güneşle temasınızı kesen bir alanda çalışıyorsanız, güneşten koruyucular kullanıyorsanız, yeterli d vitamini almadığınızı düşünüyorsanız, d vitamininizi kontrol ettirin. Böbrek taşı düşürdüyseniz kalsiyumunuzu kontrol ettirin. Zorunlu olmadıkça kortizon kullanımını tercih edilmemeli. Tiroid hormon fazlalıkları var ise kemik sağlığı değerlendirilmesi talep edilmeli.”

Neden şişmanlıyoruz?

Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız da, obezite ile ilgili verileri paylaştığı konuşmasında şu bilgileri verdi: “Vücutta yağ miktarının artması olarak tanımlanan obezite tüm dünyada bir salgın hastalık olarak karşımıza çıkıyor. Dünya üzerinde 1.4 milyar fazla kilolu insan insan, 200 milyon obez erkek ve 300 milyon obez kadın yaşıyor. Önümüzdeki 20 yıl içinde bu rakamın 3 milyarın üzerine çıkması bekleniyor. Obezitenin yalnızca Amerika’da yıllık maliyeti 150 milyar doların üzerinde. Türkiye’de de her 2 erişkinden biri fazla kilolu ya da obez. Obezite kompleks bir hastalık. Genler, beslenme ve hareketsizlikten uyku düzeni, hava kirliliği, barsak florasına kadar birçok faktör obezite gelişiminde etkili. Vücut ağırlığının değişiminde yağ dokusu, beyin, mide ve barsak sistemi, karaciğer ve iskelet kası arasında onlarca hormon aracılığıyla çok sayıda mekanizma rol oynuyor. Bu hormonlar arasında en iyi bilinen ikisi her yemekten önce mideden salınan ve acıkmamızı sağlayan ghrelin ile yağ dokusundan salgılanarak beyinde iştah merkezimizde tokluk hissini uyandıran leptin. Normal bir insanın vücudunda 25-35 milyar yağ hücresi bulunurken obez bir bireyde bu rakam 100-150 milyar.” İnsanda yağ hücrelerinin sayısının artışında çocuklukta 12-18 ay arası, ergenlikte 12-16 yaş arasının kritik dönem olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Yıldız, “Erişkin yaşlarda ve kadınlarda özellikle gebelik döneminde yağ hücrelerinin büyüklüğünde artış olur. Yağ hücre sayısındaki artış nedeniyle çocukluktan beri alınan kiloları vermek erişkin dönemde alınan kiloları vermekten daha zor. Doğurganlık çağındaki kadınlarda vücut yağının fazla olması ve özellikle bel çevresinde birikmesi de gebe kalabilme şansı ve doğum şansını zora sokar. Obez kadınlarda hamile kalabilme şansı düşüktür ve yardımcı üreme tekniklerine de cevabı azalmıştır” diye konuştu.

Dünyada en sık görülen metabolik hastalık: Şeker

Diyabetin (şeker) insulin eksikliği ya da etkisizliği nedeniyle organizmanın karbonhidrat, yağ ve proteinlerden yeterince yararlanamadığı, sürekli tıbbi bakım gerektiren kronik bir metabolizma hastalığı olduğunu belirten Prof. Dr. M. Sait Gönen, “Şeker hastalığının %90-95’lik kısmını teşkil eden Tip 2 diyabetiklerde hastalığın ortaya çıkmasına neden olan İnsulin Direnci, insulin salgısında göreceli azalma hem açlık hemde tokluk dönemlerinde plazma glukoz değerlerinin yüksek kalmasına yol açmaktadır. Diyabet dünyada ve ülkemizde alınan tüm önlemlere, yeni geliştirilen tüm tedavi yöntemlerine rağmen halen büyüyen toplum sağlığını tehdit eden ve yol açtığı komplikasyonlar sonucu da ömrü kısaltan ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Dünyada en sık görülen metabolik hastalıktır” dedi. Prof. Dr. Gönen, gebelikte yükselen kan şekerinin ise çok ciddi takip edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

Hipofiz tümörleri

Prof. Dr. Serdar Güler de konuşmasında; Hipofiz tümörlerinin bazen çok büyük olup bezin salgıladığı hormonların azalmasına da neden olabileceğini kaydetti. Prof. Dr. Güler, “Hatta bazen kitle etkisi ile baş ağrısı, görme problemleri gibi sorunlara yol açabilir. Hipofiz hastalıklarının büyük kısmını oluşturan tümörler genelde selim karakterlidir. En sık rastlanan hipofiz tümörü olan “prolaktinoma” (prolaktin salgılayan tümör) kadınlarda adet düzensizlikleri, her iki cinsiyette memelerden süt gelmesi, cinsel istek kaybı ve kısırlığa yol açabilir. Hipofiz bezinden bir veya birkaç hormonun gerek az gerekse fazla salınması genellikle hayat kalitesini düşüren bazen de hayat süresini kısaltabilen olaylara yol açar. Burada saydığımız hipofizle ilgili bütün hastalıklar Endokrinoloji bilim dalımızın ilgilendiği, tedavi edilmediği takdirde ciddi problemler doğuran ancak hemen hepsi yüz güldürücü tedavileri olan durumlardır. Sorunların erken belirlenmesi tanı ve tedavinin de hızlı olmasını ve hastanın daha az sorun yaşamasını sağlayacaktır” dedi.

Yusuf KÜRKÇÜOĞLU

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu