Haberler

Galiptir bu yolda mağlup…

Dört mevsim tablosundaki gibi sade, doğa ile bütünleşmiş, sevgi dolu bir yaşamı içselleştirmiş, sözcüklerle tarif etmesi bile oldukça güç ama savaş esnasında bile öğretmenlik mesleğini düşlemiş, saraylar yerine Ankara’da 5 metre karelik bir doğa odasını kahve içme yeri olarak tasarlamış, çağdaşları dökülen kanlarla sefa sürerken “Yurtta barış dünyadabarış” diyebilecek kadar insancıl bir tavır sergilemiş, ölümünden geçen yarım yüzyılın ardından bile savaş esnasında kitaba verdiği değeri ebedi istirahatgahını ziyaretlerimizle anlayabildiğimiz; öğretmen, doğa, insan ve çocuksever, vatansever, diplomat, lider ve Türk’ün babası Atatürk’ü sevgi vederin özlemle hatırlıyoruz. 

Biz hep “Nerede o eski bayramlar?” deriz.Çünkü belleğimizde kalan tatlı hatıralar vardır. Türk kahveleri pişirilir,mangallar başında taş plaklarda Türk musikisi dinlenirdi. Özledik… Türkçesibülbül kokan insanları özledik. Öyle değil mi? Ben çok özledim. İnsanlarınbazen ne demek istediklerini bile anlamıyorum. Oysaki dünyanın en zarifdillerinden biri ile konuşmak, bu dille yazmak ayrı bir haz vermelitoplumumuza. İsterim ki; bu yazımızda, bu güzel dilimize nasıl kıydığımızı günlükkonuşmalarımızdan kesitlerle gösterelim.

Duymuşsunuzdur hatta kullanmışsınızdır “Hüsnü kuruntu” diye bilinen bir sözcüğü. Diye bilinen diyorum ama bilinmesinde herhangi birsorun yok, sadece kullanımında sorun var bu sözcüğün. Sanki kötü bir sözcükmüşgibi kullanıyoruz. Sözcüğün kök kısmında bulunan ‘hüsnü’ aslında ‘iyilik,saflık ve temizlik’ anlamına geliyor. Hüsnükuruntu ise kötü bir durumu iyiniyetle algılama anlamında kullanılan bir sözcük. Tam zıttı ise ‘sui’dir.Suiniyet, suizan gibi sözcükler dilimizde kullanılmaktadır.

Efendim bir başka yanlış kullandığımız sözcükise ‘karbonhidrattır’. Bu sözcüğü yorumlamaya neresinden başlamalı bilemiyorum.Konunun akademisyenleri tarafından yazılan çalışmalarda ‘karbohidrat’görürsünüz. Ne yazık ki; Türk Dil Kurumu sözlüğünde karbonhidrat görürüz. Neyazık ki diyebiliyorum ancak. Çünkü sözcüğün doğrusu ‘karbohidrattır’.

Sırra kalem basan birini duydunuz mu hiç? Bençok duydum. Bu işte de bir terslik var ama… Bu deyişin doğru olanı sırra kadembasmak şeklindedir. Nedendir bilinmez ama son zamanlar özellikle duymayabaşladım sırra kalem basanları. Bir de bunu söyleyenler sözün özünün sırrakadem basmak olduğunu bilseler ne iyi ederler, değil mi?

Pavyonlara ne demeli? Evet, yanlış okumadınız “pavyon”. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu okuyanınız varsa ya da Aziz Nesinokumaya meraklı olanınız varsa bu sözcüğü sıklıkla görür bu sözcüğünkullanımını. Sözcüğün birinci anlamı ‘bölüm, birim, ünite’ anlamına geliyor. Sonuncuyani üçüncü anlamı ise günlük yaşamda kullanılan anlamını taşıyor. İlk anlamınıgeçip sonuncu anlamında kullandığımız bir sözcüğümüzdür ‘pavyon’.

Günlük yaşamımızın bir parçası olan insanlığahız, yaşama bir katma değer sağlayan ‘otomobiller’ ise pek azımızın dilinde. Bizbunun yerine “Araba” demeyi tercih ediyoruz. Gel gelelim, araba denilen birgereçtir. Tıpkı el arabası, hasta arabası gibi. Bizim kullandığımız ve belirlibir motor tahriki ile çalışan beygirleriyle bilinen motorları olan taşıtlarındoğru isimleri otomobildir.

Sözümüze son vermeden önce şu sıfır grubu olankanımızı da söyleyelim. Efendim kanımız kırmızıdır. Bu konuda herkesin görüşü ortak. Fakat, eski klasik tıp kitaplarını okuduğumuzda gördüğümüz “o” grubu kan var. Sıfır grubu kan yok. Yeni nesil tıp kitaplarına gelirsek, onlarda da “o” grubu var. Sıfır yine yok. Vatandaşın diline nereden dolanmış bu sıfırderseniz, eşsiz bir çevirmenin kalemini işaret edebilirim sizlere.

Bir sonraki yazımızda tıbbi metin çevirilerinin ne kadar maliyetle alınması gerektiğine değineceğiz. Faydalı olabilmek umuduyla…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu