Türkiye’de, sağlık profesyonellerinin sayısı yetersiz

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, sağlık iletişimcilerinin sağlığın içine pozitif biçimde iştirak etmesinin halk sağlığı açısından önemli olduğunu söyledi.

“Uluslararası Sağlığın Geliştirilmesi ve İletişimi” konulu sempozyum Elite World İstanbul Hotel’de gerçekleştirildi. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Sağlığın Teşviki ve Geliştirilmesi Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen sempozyuma; Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Medipol Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sabahattin Aydın, DSÖ Avrupa Bölgesi Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar ve Sağlık Promosyonu Bölüm Direktörü Dr. Gauden Galea, Pittsburgh Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden Doç. Dr. Carl Fertman, Prof. Dr. Osman Hayran, Prof. Dr. Şevkat Bahar Özvarış, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gül Ergör, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hamit Okur, İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, Prof. Dr. James H. Price, Doç. Dr. Marlene Tappe, Prof. Dr. Jean M. Breny, Prof. Dr. Edward Mamary ile çok sayıda davetli katıldı. Sağlık Bakanı Recep Akdağ, sempozyumda, sağlığın doğuştan kazanılmış bir insan hakkı olduğunu, sağlık hizmetinin yalnızca sağlık sektörü tarafından yürütülebilecek bir hizmet olmadığını, geniş bir boyutu bulunduğunu, sağlık iletişimcilerinin konunun içine pozitif biçimde iştirak etmesinin halk sağlığı açısından önemli olduğunu söyledi. Uzun zamandır sağlık iletişimcileriyle, insan sağlığı konusunda çalıştıklarını belirten Akdağ, bu sempozyum kapsamında yapılacak çalışmaların bir adım daha ileri gitmelerini sağlayacağını ifade etti. Günümüzde hastalıkların önlenmesinden sağlığın desteklenmesine doğru bir anlayış değişikliğinin yaşandığını anlatan Akdağ, Dünya Sağlık Örgütü tarafından gerçekleştirilen konferanslar ve bunların sonucunda kabul edilen belgelerden “Almaatı Bildirisi”, “Oktova Şartı” ve en sonunda “Jakarta Deklarasyonu”nun, bütün sağlık yöneticilerini ve politika yapıcılarını, bu konuda hem uyardığını hem de bilgilendirdiğini dile getirdi. Her ülkenin ve her ülkenin sağlık bakanının anne sütünün teşvik edilmesi konusunu hiç kuşkusuz önemsediğini, bu konuda da promosyon çalışmaları yaptığını bildiren Akdağ, “Benim de bakanlığımda hazırlanmış bir doküman var. El ilanının ön yüzünde çocuğunu emzirmeye çalışan bir kadın, üzerinde de ’emzir’ diye bir ifade vardı. Ben o gün anladım sağlık promosyonunun böyle yapılmaması gerektiğini. Askere komut verir gibi bir anneye komut veriyorsunuz ’emzir’. Bu şekilde bu işin yapılamayacağı açık” dedi. Bu bakış açısıyla Sağlık Bakanlığı’nda son 8 yılda önemli mesafeler kat ettiklerine dikkati çeken Akdağ, şunları söyledi: “Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın önemli bileşenlerinden birisi de sağlık promosyonu konusu oldu. 2008 yılında bu konuyla ilgili bir daire kurduk. Bu daire her geçen gün daha da gelişiyor. Sadece daireyle kısıtlı kalmıyoruz, akademisyenlerden, dünyada bu işi iyi bilen insanlardan da destek alarak yolumuza devam ediyoruz. Toplum sağlığı stratejilerinin hayata geçirilmesinin, yalnızca kanunlar, yönetmelikler yapmak olmadığını artık biz Sağlık Bakanlığı olarak çok iyi biliyoruz. Bir strateji uygulamak istiyorsanız, mutlaka toplumun desteğini yanınıza almalısınız ve bireyin kabullenmesini gerçekleştirmelisiniz.” Sağlık çalışanları ve vatandaş ilişkisi konusunda yeni bir alan seçtiklerini belirten Akdağ, şunları kaydetti: “Sağlık çalışanları ile vatandaşın arasındaki ilişkinin iyileşmesini istiyoruz. Uzmanlarımız, ‘Sevgi en iyi ilaçtır’ sloganını seçtiler. Türkiye’de, sağlık profesyonellerinin sayısı maalesef yetersiz dolayısıyla iş yükleri çok fazla. Bu iş yükü fazlalığı dolasıyla sağlık çalışanları ile vatandaş arasında gerginliğe varabilen olumsuzlukların gelişme riski var. Bunu bazen yaşıyoruz. Her iki tarafın da birbirini anlayışla karşılamasını sağlayacak bir ortak zemin oluşturmak üzere bu kampanyayı yürütüyoruz.”