Genel

Gün oldu, devran döndü

Büyüklerimizin bir sözü vardır; ben çok severim. “Gün olur devran döner” diye…

İçinde hem her şeyin daha güzel olacağına dair bir umudu, hem de gizli bir intikam yeminini saklar. Sanki “Bugün iyisin ama yarın yaşayacakların için dua etmeye başla!” der gibi. Devingen hayatlarımız içinde nelerin bizim lehimize değişeceğine ve muhtemelen de diğerlerinin aleyhine değişeceklere tanıklık edeceklere bir gözdağı, provokatif bir söylem gibi. Ama bu sözün benim için asıl ilginç yanı; totaliter düzen içinde etikliğini sorgulamadığımız bir sürü uygulamayı işimizin/yaşamımızın bir parçası haline getirip, sonra da devranın döndüğü noktada ve yaptıklarımızın bedelini ödemek durumunda kaldığımızda buna isyan etmemiz. Herkes yapıyor, ben de yapayım o zaman yanılgısı. Bunu neden yazıyorum? Çünkü son birkaç yılda sağlık sektöründe yaşanan iyileştirmelere ve bu iyileştirme sürecinde yaşanan skandallara baktığımızda aslında devlet babanın bize her seferinde “Gün olur devran dönebilir” sözünü kulağımıza küpe etmemiz mesajını verdiğini anlayalım diye. Artık eskisi gibi kolay gelir kapısı yok, hele sağlıkta hiç yok! Hatırlayın yıllar öncesini. Herkes bakkal dükkanı açar gibi görüntüleme merkezi, hastane açıyordu. İnsanlar bon bon şekeri gibi ilaç tüketiyor, ilaç şirketleri her tüketilen ilaç karşılığında reçeteyi yazan hekimi tabiri caizse bonbonluyordu. Yıllık ilaç tüketim maliyeti 20 milyar dolar olan Türkiye’de, haybeye yazılan ilaçların bu oran içindeki paylarının 7 milyarı bulduğunu söylüyorlar. Yanlış ilaç kullanımından doğan sağlık bakım maliyetlerini daha bilmiyoruz bile. Bu yapay çarkın memnun ve memur tarafları yıllarca bu düzen içinde zenginleştiler, zenginleştirildiler. Artık bir klişe olmuş Türkiye gerçeği “Olan zavallı halka oldu” da yine her zamanki gibi dilimize pelesenk oldu. Ancak; bu işlere biraz da devlet çanak tutmadı mı? Yasa yapıcı konumundaki devlet, uygulamada denetim zafiyeti göstermedi mi sizce? Sadece sağlık sektöründe değil, diğer sektörlerde de benzer durumlar söz konusu. Yasa yaparken hızlı ama uygulamada nedense atalet içindeki devletin bu çarkın dönmesini hızlandırdığını söylemek bence mümkün. Biz her zaman skandallarla açığa çıkarılan tarafları ayıplamayı adet haline getirdik. Oysa ki; bu skandallar Türkiye sağlık sektörüne uluslar arası arenada büyük zarar veriyor. Devlet kurumlarının etik olmayan, hukuka aykırı uygulamaları skandala dönüşmeden izleyerek cezalandırmaları gerekiyor.

Van Kedisinin Yunanistan Macerası
Gün olur devran döner dedim de; bu sayıda sizlere anlatmak için aklımda sakladığım bir konu daha vardı. Yunanistan ve Türkiye arasındaki çekişmelerin konusu her geçen gün biraz daha artıyor. Baklava, Türk kahvesi ve nazar boncuğu ile başlayan bu çekişmelere şimdi de Van kedisi ve dönerin de eklendiğini söylemeliyim. Evet, yanlış okumadınız! Bildiğimiz Van kedisi! Geçen ay ki seyahatimizde bir hediyelik eşya dükkânında bu takvimi görünce çok şaşırdım. Çünkü takvimin kapağında Van kedisi vardı ve üzerinde de Greek Cats – Yunan Kedileri yazıyordu. Bu şoku atlatamamıştık ki; döner satan bir dükkânın kapısında da Traditional Greek Kebap – Geleneksel Türk Kebabı yazıyordu. İster misiniz gün olsun, devran dönsün de mesela biz de sakız bitkisi için Traditional Turkish Mastic diyelim? Kötü niyetle değil ama Sakız adasındaki yangını duyduğumda aklıma gelmişti nedense…

6-7 Eylül’ü de unutmayalım!
Tarih kitaplarında anlatılmaz. Hatta o dönemlerde öğrenci olan anne babalarımızdan da pek duymayız. Ama aslında tarihimizde kara bir lekedir 6-7 Eylül olayları. Bir kitap için son günlerde göç ve mübadele konularıyla ilgili araştırmalar yaparken olayın ayrıntılarına biraz daha vakıf olma şansına eriştim. 1955 yılının Eylül ayında bir gazetede çıkan “Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atıldı” haberi üzerine on binlerce çapulcu kılıklı insanın özellikle İstanbul, Adalar ve İzmir başta olmak üzere birçok şehirde gayrimüslimlere karşı giriştiği linç ve çapula ilişkin okuduklarım beni inanılmaz üzdü. Hele o dönem sonrasında çapul ve yağmadan zengin olan çarıklı erkân-ı harbin, olayların ertesinde nasıl pişkin pişkin bu zenginliklerini gerine gerine etrafa gösterdikleri beni insanlığımdan utandırdı. Bu olaylar ertesinde bu ülkeye hizmet etmiş, hatta cephede gazi olmuş ve özellikle Pera bölgesindeki ekonominin canlılığına, zanaatkâr sınıfının gelişmesine biteviye öncülük etmiş gayrimüslimlerin yurtlarından ayrılışları, komşularından kopuşları içimde kocaman bir yara açtı. Bu tarihi herkes okumalı ve herkes bilmeli. Sadece bir tarihi öğrenmek için değil, aynı zamanda insanlık dersi için de okunmalı.

Beril EREM

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu